Virüsler

askinelibol

Öğretmen
24 Ara 2023
188
0
16

Canlıların Sınıflandırılması: Virüsler​


Virüsler: Canlılık Tartışmaları ve Yapıları
Virüsler, canlı veya cansız oldukları konusunda süregelen bir tartışma konusudur. Çok küçük boyutlarda olan virüsler, normal mikroskoplarla gözlemlenemezler; ancak elektron mikroskoplarıyla incelenebilirler. Bu mikroskoplar sayesinde, virüslerin karmaşık yapılarını, hücrelerin temel yapı taşlarını kullanarak nasıl oluşturdukları gözlemlenebilir.
Tarihsel Gelişim ve Keşifler:
Virüslerin varlığı, 19. yüzyılın sonlarına doğru Cöffler ve Frosch tarafından ispatlanmıştır. M.W. Beijerinck, 1899 yılında hastalıklı tütün yapraklarında “tütün mozayik virüsü”nü tespit ederek virüs araştırmalarına öncülük etti. Virüslerin yapısı hakkında kesin bilgiler, 1933 yılında elektron mikroskopunun keşfiyle elde edildi. Bu araştırmalar sonucunda, virüslerin belirli sıcaklıklarda canlı dokular üzerinde üreyebildiği ortaya çıktı.
Virüs Yapısı:
Bir virüsün temel yapısı, dışında bir protein kılıf ve içerisinde nükleik asitten oluşur. Virüsler, normal bir hücre gibi organelleri ve enzimleri barındırmazlar, bu nedenle kendi başlarına yaşamlarını sürdüremezler. Canlı bir hücreye girmeleri gereklidir. Hücre dışında kristal halinde bulunabilirler, ancak yaşamsal faaliyet gösterebilmeleri için bir hücre içinde çoğalmaları zorunludur.
Çoğalma Süreci:
Virüslerin çoğalması için bir canlı hücreye enfekte olmaları gereklidir. Bu süreç, virüsün hücreye girmesi, hücrenin içinde çoğalması ve yeni virüs partiküllerinin oluşumu şeklinde gerçekleşir. Virüs, hücrenin genetik materyalini kullanarak kendi genetik materyalini üretir ve hücreyi yeni virüslerle dolar.
Cansız mı, Canlı mı?:
Virüslerin canlı veya cansız olarak sınıflandırılması konusunda bir görüş birliği bulunmamaktadır. Canlı hücrelere ihtiyaç duymadan çoğalamamaları ve kendi başlarına metabolik aktivite gösterememeleri, bu tartışmayı besleyen unsurlardır. Bu nedenle, virüsler genellikle bir geçiş formu olarak kabul edilir ve canlılık konseptinin sınırlarını zorlayan ilginç örnekler arasında yer alırlar.

Virüslerin Hücreye Etkisi ve Çoğalma Süreci:
Virüsler, hücreye tutunduklarında ilk olarak hücre zarını eritmeye yönelik bir etki gösterirler. Bu süreçte, virüs hücre zarına özel bir bağlanma gerçekleştirir ve ardından hücre zarını delerek içeriye geçer. Hücre içerisine giren virüs, kendi nükleik asidini hücre içerisine akıtarak hücrenin genetik kontrolünü ele geçirir.
Hücre içinde bulunan virüs, hücrenin metabolizmasını manipüle ederek kendi çoğalma sürecini başlatır. İlk olarak, virüs kendi nükleik asidinin kopyalarını oluşturur ve ardından protein kılıflarının sentezini başlatır. Bu süreç sonunda, yüzlerce yeni virüs partikülü oluşur. Hücre içinde biriken virüsler, hücrenin zarını patlatarak dışarı çıkarlar ve yeni hücrelere tutunana kadar pasif bir duruma geçerler.
Virüslerin Yapısal Çeşitliliği:
Virüsler, küre, çubuk ve elips gibi çeşitli şekillerde olabilirler. Nükleik asit taşıyıcıları olarak ya sadece DNA ya da sadece RNA içerirler. Ayrıca, virüsler çok spesifiktirler, yani sadece belirli hücrelere bağlanabilirler. Bu bağlanma, virüsün hedef hücredeki glikoprotein tabakalarına uyum sağlamasıyla gerçekleşir. Örneğin, kuduz virüsü sadece beyin hücrelerine, uçuk virüsü sadece ağız çevresindeki epitel dokuya, bakteriyofaj sadece belirli bakteri türlerine, AIDS virüsü ise sadece kandaki akyuvar hücrelerine girer. Bu spesifik bağlanma, virüslerin belirli hücre tiplerine özgü enfeksiyonlar yapmasını sağlar.
Virüsler

Antibiyotiklere Direnç:
Virüsler, yapısal özellikleri ve çoğalma süreçlerinden dolayı antibiyotik türü ilaçlardan etkilenmezler. Çünkü antibiyotikler genellikle bakteriyel hücre duvarını veya metabolizmasını hedef alırken, virüsler bakteri hücreleri gibi yapısal özelliklere sahip olmadıkları için bu ilaçlara dirençlidirler.


Son zamanlarda gündemde oldukça yer edinen ebola virüsü