- 24 Ara 2023
- 188
- 0
- 16
İlk Türk Devletlerinin Komşuları ile Olan İlişkileri
İlk Türk devletlerinin komşularıyla olan ilişkilerinde ekonomik faktörler daha etkili olmuştur. Bunun nedeni, ilk Türk topluluklarının yaşadığı coğrafyanın, özellikle bozkır kültürünün yoğun olduğu bir bölge olmasıdır. Bu topluluklar, geçimlerini genellikle hayvancılık, tarım, el sanatları, madencilik, dericilik ve ticaret gibi ekonomik faaliyetlerle sağlamışlardır. İlk Türk devletlerinden biri olan Hunlar, özellikle demir, altın, gümüş gibi madenleri çıkararak işlemişler ve bu ürünleri komşu devletlere satmışlardır.Hunlar, başta Çin olmak üzere komşu devletlere kürk, deri, silah gibi ürünler ihraç edip karşılığında ipek, çay, tarım ürünleri gibi malları ithal etmişlerdir. Ayrıca İpek Yolu güzergahı, Türk topluluklarının yaşadığı bölgelerden geçtiği için bu yolda ticaret yapmak oldukça karlı olmuş ve Türk devletleri ile komşu devletler arasında rekabeti artırmıştır.
Elbette, bu ekonomik ilişkilerin yanı sıra zaman zaman komşu devletlerle anlaşmazlıklar yaşanmış ve savaşlar da patlak vermiştir. Ancak genel olarak bakıldığında, ilk Türk devletlerinin komşu devletlerle ekonomik ilişkileri daha ağırlıklı olmuş, ticaret bu ilişkilerin temelini oluşturmuştur. Bu da, ilk Türk devletlerinin ekonomik olarak komşularıyla daha fazla etkileşimde bulunduğunu göstermektedir.
Konar-göçerlere Karşı Korunmak İsteyen Yerleşik Toplumların Aldıkları Tedbirler
Göçebe yaşam tarzını benimseyen topluluklar, genellikle çadırlarda yaşarlar, atlı ve savaşçı bir yapıya sahiptirler. Sabit bir yerde yaşamazlar, genellikle hayvancılıkla uğraşırlar ve yerleşik toplumlarla ticari ilişkiler kurarlar. Diğer yandan, yerleşik yaşam tarzını benimseyen topluluklar, genellikle sabit evlerde yaşarlar. Hem tarım hem de hayvancılıkla ilgilenirler ve ticaret temel geçim kaynaklarıdır. Bu iki tür toplumun bir arada yaşadığı dönemler incelendiğinde, özellikle kıtlık dönemlerinde çatışmaların yaşandığı görülmüştür.Kıtlık dönemlerinde, yerleşik toplumlar artık tarım yapamadıklarında, ekim ve biçim yapamadıklarında göçebe topluluklarla ticari ilişkilerini askıya almak zorunda kalırken, yağma ve savaş tehdidiyle karşı karşıya kalmışlardır. Bazı durumlarda stratejik bölgeler kontrol altına alınmalıdır ve bu bölgeler her iki tür toplumun da ilgisini çektiğinden anlaşmazlıklar ve savaşlar yaşanmıştır.
Yerleşik toplumlar, göçebe topluluklara karşı korunmak için bazı stratejik noktalara kaleler veya duvarlar inşa etmişlerdir. Örneğin, Çin Seddi, Hun, Moğol ve Tunguz saldırılarına karşı korunmak isteyen Çin hükümeti tarafından inşa edilmiştir. Çin Seddi’nin uzunluğu yaklaşık olarak 6,270 kilometredir ve inşası yaklaşık iki bin yıl sürmüştür. Bu yapı, günümüzde bile büyüleyici bir mühendislik başarısı olarak kabul edilmektedir.
Tartışalım: Türklerde Cihan Hakimiyeti Anlayışının Ortaya Çıkmasında Kut İnancının Etkisi Nedir?
Kut inancı, Türk devletlerinde yöneticilerin görevlerinin tanrı tarafından verildiğine inanması olarak tanımlanabilir. Bu inanç, kutsal kabul edilen varlıkların ve mekanların yöneticilere verdiği bir tür kutsal yetkiyi ifade eder. Aynı zamanda Türklerin dünya hakimiyeti düşüncesinde de etkili olmuştur.Türklerin cihan hakimiyeti düşüncesi, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar tüm toprakların fethedilmesi gerektiği inancını içerir. Bu düşünceye göre, Türkler birleşip tek bir devlet kurarak dünyaya hükmetmelidirler. Bu düşünce, Kut inancıyla örtüşerek Türk kağanının sadece kendi halkının değil, tüm dünyanın kağanı olduğu inancını taşır.
Kut inancı ve cihan hakimiyeti düşüncesi, Türk mitolojisi ve tarihi kaynaklarda yer alır. Özellikle Oğuz Destanı ve Göktürk Kitabeleri’nde bu inançlar vurgulanmıştır. Kızıl elma, bu düşüncenin sembolü olarak kabul edilir ve Türkler için önemli bir hedefi ifade eder.
Sonuç olarak, Kut inancı ve cihan hakimiyeti düşüncesi, Türklerin tarih boyunca sahip olduğu kültürel ve inançsal değerlerden kaynaklanan önemli kavramlardır. Bu inançlar, Türklerin birleşme ve dünya hakimiyeti ideali etrafında şekillenen bir perspektifi temsil eder.