İslamiyetin Kabulünden Sonraki Dönem Destanları

askinelibol

Öğretmen
24 Ara 2023
188
0
16

İslamiyetin Kabulünden Sonraki Dönem Destanları​

İslamiyetin kabulünden sonra ortaya çıkan Türk destanları, Türk kültürünün İslami öğelerle zenginleştiği önemli eserlerdir. Bu dönemde yazılan destanlar, Şamanist öğelerin yerini İslami değerlere bıraktığı destanlardır.

Satuk Buğra Han Destanı – Karahanlılar​

Bu destan, Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han’ın İslam dinini kabul etmesi ve İslamiyet’i yaymak için verdiği mücadeleyi anlatır. Satuk Buğra Han, Türklerin toplu olarak İslam’a geçmesini sağlamış ve Türkistan şehirlerini İslamiyet ile tanıştırmıştır. Destanda Hz. Muhammet’in Miraç Gecesi’nde gördüğü rüya sonucu Abdülkerim adını alarak bu önemli görevi üstleneceği haber verilir.
Abdülkerim Satuk Buğra Han, savaşlarda düşmana karşı kırk adım uzayan ve ağzından ateşler saçarak düşmanları yakan olağanüstü özelliklere sahip kahraman bir karakter olarak anlatılır.
Bu destan, Türkistan’da İslamiyet’in yayılmasına önemli katkılarda bulunan bir hükümdarın yaşamından kesitler sunar ve İslam inancının Türk kültürüne etkilerini gözler önüne serer.
11. ve 12. yüzyıllarda Kırgız Türkleri arasında oluşmaya başlayan bu destan kısa zamanda geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Destanda Manas adlı bir yiğit kişinin kâfirlerle savaşı anlatılır. Eski Türk destanlarının izlerini taşıyan Manas destanı Kırgız Türkçesiyle oluşturulmuştur. Manas destanını Rus bilgini Radloff, Kırgız Türklerinin ağzından derlemiştir.

Tamamı manzum olan Manas destanı dünyanın en uzun destanıdır ve 400 bin mısradan fazladır.

Cengiz Han Destanı – Türk-Moğol​

Cengiz Han Destanı, Orta Asya’da yaşayan Türk boyları arasında 13. yüzyılda doğup gelişen önemli bir destandır. Cengiz Han, bir Türk kahramanı olarak kabul edilir ve Türk tarihi gibi anlatılır. Destan, Cengiz Han’ın soyu, doğumu, fetihleri ve etkileri hakkındaki halk rivayetlerinden derlenerek oluşturulmuş tarihi bir eserdir.
Destanın içerisinde Şaman dininin etkisi de görülür. Cengiz Han’ın gün ışığı ile kurttan doğması gibi mitolojik öğeler, destanın içeriğinde yer alır. Soyunun Oğuz Han’a dayandığı anlatılarak Cengiz Han ve oğullarının Doğu Asya’dan Doğu Avrupa’ya dağınık ve irili ufaklı devletleri hâkimiyeti altına almasıyla Asya’nın birleştiği vurgulanır.

Timur ve Edige Destanları – Tatar-Kırım​

Timur ve Edige destanları, Tatar ve Kırım Türkleri arasında yaygın olan önemli destanlardandır. Edige destanında, Nogay beylerinden Edige’nin kahramanlıkları etrafında dönüyor. Edige’nin başarıları, Altınordu hükümdarı Toktamış Han ile mücadelesini ve Timur’un gözüne girmesini anlatır. Timur’un yardımıyla Toktamış üzerine yapılan sefer kazanılır ve Altınordu Hanlığı yıkılır. Edige daha sonra Nogay halkının başına geçer ve han olur. Bu destanın farklı biçimleri de bulunmaktadır.

Battalgazi Destanı – Selçuklular​

Battalgazi Destanı, Selçuklu döneminde anlatılan bir destandır. Kahramanı Battal Gâzi olarak bilinen Arap savaşçısıdır. Türklerin Müslüman olmasından sonra Battal Gâzi destan tipi Türk kültürüne uygun olarak şekillenmiştir. XII ve XIII. yüzyıllarda Battal-Nâme adıyla nesir biçiminde yazıya geçirilmiştir. Hikayeci âşıkların repertuarlarına da girmiştir. Battal Gâzi, mücadelesi sırasında olağanüstü güçlere sahip düşmanlarla savaşırken, Müslümanlığı yaymak için büyücü, cadı ve devlerle de mücadele eder. Atı olan “Aşkar Devzâde” de kendisi gibi kahramandır. Battal Gâzi, çok bilgili, dindar ve cömert bir kahraman olarak anlatılır.
Bu destan, Arap, Fars ve Türk kültür dairesinin ortak İslam kültürünün bir ürünüdür ve Orta Asya’daki Türk grupları arasında önemli bir yere sahiptir.

Sarı Saltuk Destanı – Osmanlılar​

Saltuknâme (Saltuk Gazi Destanı), 13. yüzyılda Anadolu ve Rumeli’nin fethi sırasında önemli rol oynadığı rivayet edilen kahraman bir evliyanın, Sarı Saltuk’un hayatını anlatır.
Destan, 15. yüzyılda Cem Sultan’ın talimatıyla Ebu’l Hayr er Rûmi tarafından yedi senelik bir çalışma sonucunda yazıya geçirilmiştir.
Saltuknâme’de Sarı Saltuk, Hz. Muhammed soyundan Battal Gazi’nin torunlarından biri olarak anlatılır ve görevi kâfirlere karşı cihatla ve Müslümanlığı yaymak olarak tasvir edilir. Destanda Sarı Saltuk, olağanüstü özelliklerle donatılmıştır. Avrupa dillerini ve dinlerini bilginler kadar iyi bilir. Şehirlere girerken türlü hileler kullanır ve kiliselerde vaazlar vererek insanları Müslüman yapar. Bazı bölümlerde savaşçı kimliğiyle, bazılarında keramet gösteren bir veli kimliğiyle, hatta masal kahramanı gibi cadılarla ve devlerle savaşan bir kişi olarak tasvir edilir. Aynı zamanda Osman Gazi, Orhan Gazi, Nasrettin Hoca ve Mevlana gibi tarihi kişiliklerin yanında da görülebilir.
Saltuk Gazi Destanı, Anadolu’da başlayıp haksızlık, kanunsuzluk ve kötülüklerin bulunduğu bütün yeryüzüne kadar uzanan geniş bir sahayı içerir. Sarı Saltuk, bu sahada haksızlıkları yok etmek ve İslamiyet’i yaymak için mücadele eder.
Saltuk Gazi Destanı, Anadolu’da oluşan destan geleneğinde Battal Gazi ve Danişmend Gazi Destanları’nın ardından önemli bir yere sahip olup, bu destanlarla birlikte Anadolu’da oluşan destan geleneğinin önemli bir halkasını oluşturur.

Köroğlu Destanı – Osmanlılar​

Köroğlu Destanı, İslami dönemde oluşmakla birlikte dinî bir özellik taşımayan, bütün Türk boyları arasında yaygın olarak anlatılan bir destandır.
Destanın farklı aşıklarca anlatılan 24 ayrı söylenişi (varyant, kol) vardır. Kökenlerini Orta Asya’ya kadar götüren bazı görüşler olsa da destanın esas biçimi Anadolu’da oluşmuştur.
Köroğlu, bu destanda hem kahraman hem de saz çalıp şiir söyleyen bir âşık olarak tasvir edilir. Âşık Köroğlu ile destan kahramanı Köroğlu’nun aynı kişi olması mümkün olmasa da halk zihninde birleştirilmiştir.
Köroğlu’nun doğum ve ölüm tarihleri bilinmeyen asıl adı Ruşen Ali’dir. 16. yüzyılda Bolu civarında yaşadığı tahmin edilmektedir.
Destana göre, Bolu Beyi seyislerinden biri olan Yusuf’tan hünerli ve değerli bir at ister. Yusuf, iyi cins bir tay bulur. Tay, gösterişli olmasa da iyi bakımla harikulade bir at haline gelecektir. Ancak Bolu Beyi tayı beğenmez ve Seyis Yusuf’a gözlerine mil çekilmesini emreder. Böylece Ruşen Ali, körün oğlu olarak (Köroğlu) anılmaya başlar. Yusuf ve Ruşen Ali tayı alarak oradan uzaklaşırlar. Tayı karanlık bir ahırda beslerler ve zaman zaman koştururlar. Tayın ayakları çamura değmediği zaman istenilen duruma geldiği anlaşılır.
Bir gün baba-oğul, Aras Nehri’nde, Yusuf’un rüyasında gördüğü bir ermişin Bingöl Dağları’ndan geleceğini haber verdiği üç sihirli su köpüğünü beklerler. Bu köpükleri Yusuf içer, hem gözleri açılır hem de Bolu Beyinden öcünü almak için gereken güç ve gençliği elde eder. Ancak Ruşen Ali köpükleri dayanamaz, babasına haber vermeden üçünü de kendisi içer. Böylece Ruşen Ali, bu köpükler sayesinde sonsuz yaşama gücü, yiğitlik ve şairlik gücü elde eder. Babasının intikamını alma görevi de artık kendisine düşer. Bir süre sonra babası ölür ve Ruşen Ali, Kırat’ı da alarak dağa çıkar. Artık Köroğlu’dur. Çamlıbel’e bir kale yaptırır, etrafında eşkıyalar toplanır ve zenginlerden alıp yoksullara dağıtır.
Köroğlu, Bolu Beyi’nin kız kardeşini kaçırır ve onunla evlenir. Bolu Beyi ile mücadele eder ve onu yenilgiye uğratır. Ancak zamanla “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu.” diyerek etrafındaki eşkıyaları dağıtır ve ortadan kaybolur.